17 Şubat 2012 Cuma

Paul Auster / Sunset Park

Paul Auster’dan ilk romanımı okudum: Sunset Park. Bildiğim dillerdeki edebiyatı orijinal okumak istediğimden ismen bildiğim pek çok yazarın çevirilerine el uzatmıyorum. Aslında doğru mu yapıyorum bilmiyorum, yetkin çevirmenlerimiz var eminim. Ama yine de çeviri kitapların çoğunda (özellikle kaynak dili biliyorsanız) “yazar burda muhtemelen şu kelimeyi kullanmış bunu demek istemiş, çevirmen şöyle anlamış böyle aktarmış” dememek mümkün olmuyor.

Orijinal dilde okurken bazen zaman alıcı bulduğum ama çoğunlukla da hoşuma giden şey ise “kelimelerini çıkarmak”. Öğrencilikten kalma bir alışkanlık diyebilirim, ya da öğrenciliğin sürdüğünün bir göstergesi J Bazılarını bilinmesi gereken olarak bir kenara ayırıyorum, bazı kelimelere karşı ise içimde bir sıcaklık hissediyorum – “güzel” kelimeler diyorum. Sunset Park’ın kelime haznesinden bir seçmeceyi de seçmece alıntılarımın altına ekliyorum.

Genel olarak nasıl bir kitaptı? Karakterlerin içlerine ve dışlarına içerden (içgörüsel olarak) ve dışardan (birbirlerinin gözünden) baktığımız bir roman. Herkesin kendinin ve diğerlerinin bedenlerine ve ruhlarına baktığı bir göz-roman diyebilirim. Mary-Lee Swann karakterinin bir oyunda canlandırdığı Beckett'in Winnie'sinin dediği gibi – “eyes on my eyes”.

Bir de tabii yaralar/yaralılar üzerine.. Karakterlerin çoğunun izlediği/bahsettiği 2. Dünya Savaşı sonrası fiziksel ve psikolojik yaralarla eve dönen askerleri konu edinen “The Best Years of Our Lives” filmi yaralarına pansuman yapıp iç çatışmalarını söndürme yolunda eve dönen Miles Heller’a alegori olarak düşünülebilir.


* The past, then, was part of the present, and the ghost of Karl Nordstrom was the fifth member of the household, an absent spirit who had left his mark on Bobby – who was both a brother and not a brother, both a son and not a son, both a friend and a foe. [Miles Heller] p.17

* Babies are popping out all over, in every part of the globe women are huffing and heaving and disgorging fresh battalions of newborns, doing their bit to prolong the human race, and at some point in the not-too-distant future se hopes to put her womb to the test and see if she can’t contribute as well. [Alice Bergstrom] p.70

* Even going out is fraught with hazards now, for there are days when she can no longer look at the people she passes on the street without undressing them in her imagination, stripping off their clothes with a quick, violent tug and then examining their naked bodies as they walk by. These strangers aren’t people to her anymore, they are simply the bodies that belong to them, structures of flesh wrapped around bones and tissue and inner organs, and with the heavy pedestrian traffic that moves along Seventh Avenue, the street where her office is located, hundreds if not thousands of specimens are thrust before her eyes every day. [Ellen Brice] p.82

* The human body is an instrument of knowledge. [Ellen Brice] p.163

* We do not grow stronger as the years advance. The accumulation of sufferings and sorrows weakens our capacity to endure more sufferings and sorrows, and since sufferings and sorrows are inevitable, even a small setback late in life can resound with the same force as a major tragedy when we are young. [Moris Heller] p.198


prattle: çocukça laf, boş lakırdı

squabble: kavga, arbede, hırgür; çekişme, didişme, atışma, ağız kavgası

rambunctious: neşeli; gürültülü; delişmen

lugubrious: fazla hazin, acıklı; çok kasvetli, sıkıntılı; asık suratlı

fluke: talih, rastlantı, tesadüf

sourpuss: mızmız

obstreperous: gürültücü, şamatacı, yaygaracı; ele avuca sığmaz, idaresi güç, haylaz

conniption: isteri nöbeti

pat: basmakalıp

dirge: mersiye, ağıt

wisecrack: nükteli söz, şaka

logorrhea: çenesi düşüklük

to wallow: çamur içinde yuvarlanmak; kendini sefahate vermek; sallanmadan dolayı zor ilerlemek

to wade: sığ suda oynamak; sığ su veya çamur içinde yürümek

dalliance: oynaşma, eğlenme, cilveleşme

meek: sabırlı ve yumuşak başlı, uysal, sakin; alçakgönüllü, mütevazı; kişiliksiz

to stunt: büyümesini önlemek, bodur bırakmak