16 Ocak 2012 Pazartesi

Italo Calvino / Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu (Se una notte d’inverno un viaggiatore)

• Başlayan ama bitmeyen öyküler dünyasında yaşıyoruz. s.10

• Varoluşun ekonomik yönünü ve buna bağlı olan her şeyi göz önünde bulundurmadan yaşanabileceğini savunan kişi asla benim saygımı kazanamamıştır. s.11

• Günümüzde yazılan uzun romanlar belki de bir saçmalık: Zamanın boyutu un ufak oldu, her biri kendi çizgisinde uzaklaşıp anında gözden yiten zaman parçacıkları içinde düşünmek veya yaşamak durumundayız. Zamanın sürekliliğini sadece aşağı yukarı yüz yıl sürmüş olan, zamanın artık durağan olmadığı ve henüz patlamadığı bir döneme ait romanlarda bulabiliyoruz, işte o kadar. s.24

• Roman bir tren istasyonunda başlıyor, bir lokomotif duman çıkarmakta, pistondan çıkan buhar birinci bölümünün girişini gölgeliyor, bir duman bulutu ilk paragrafı kısmen örtüyor. s.26

• İstasyonun barında yalnızca birbirini tanıyan buralı insanlar kaldı; zaten onlar istasyonla ilgisi olmayan, ya çevrede açık başka bir mekân olmadığı için karanlık meydanı geçerek buraya gelmiş olan ya da taşra kasabalarının haberlere açık tek mekânı olan istasyonların çekimine kapılmış insanlar; istasyonların bir zamanlar dünyanın geri kalanıyla iletişim kurulabildiği tek nokta olduğunu anımsayanlar kalmış olmalı. s.31

• Sokaklarında hep aynı insanlara rastladığın kentlerden birindeyiz; yüzler benim gibi burada daha önce hiç bulunmamış kişilere bile yansıttığı bir alışmışlık ağırlığı taşıyor ve ben bar aynasının bu yüz hatlarının derinleşmesine, sarkmasına, ifadelerinin akşamdan akşama çökmesine ya da şişmesine tanıklık ettiğini anlıyorum. s.33

• …[B]u kadının imgesi üzerine çöken ve onu boğan başka imgeler tülü onu ilk kez gördüğüm bir insan gözüyle görmemi engelliyor; başkalarına ait anılar lambaların altındaki duman gibi havada asılı kalıyor. s.33

• Seni en çok çıldırtan şey, nesnelere ilişkin durumlarda ya da insan eylemlerinde rastlantısalın, yazgısalın, olasının insafına kalmış olmak, senin ya da başkalarının umursamazlığının, üstünkörülüğünün, özensizliğinin kurbanı olmak. Bu gibi durumlarda sana egemen olan tutku o dalgınlığın ya da umursamazlığın huzursuz edici etkirini silmek; olayları olağan akışına döndürmek sabırsızlığıdır. s.40-1

• Kitabı açmanla kızartma kokusunun havaya süzülmesi bir oluyor. s.47

• Üniversiteye tam zamanında varıyorsun, merdivenlere oturmuş genç kızlarla delikanlıların arasından geçiyorsun; mağara adamlarının, kaygı verici mineral soğukluğunun efendisi olmak, onu tanıdık kılabilmek, kendine ait dahili mekana dönüştürmek, yaşanmışlık kaltak için mağaralarının duvarlarına resim yapmaları misali öğrenci ellerinin abartılı kocaman yazılar ve ayrıntılı graffitilerle süslediği asık suratlı duvarlar arasında şaşkın şaşkın dolaşıyorsun. s.58-9

• “Ben kitap okumam ki!” diyor Irnerio.
   “Ne okuyorsun o halde?”
   “Hiçbir şey. Okumamaya öyle güzel alıştım ki, rastlantısal olarak elime geçen şeyleri bile okumam. Bu çok kolay değildir: Bize küçükken okumayı öğretiyorlar ve bütün bir hayatımız boyunca burnumuza dayadıkları yazılı malzemenin kölesi oluyoruz. Okumamayı öğrenmek için belki başlangıçta biraz kendimi zorlamış olabilirim, ama artık bana çok doğal geliyor. İşin sırrı yazılı sözcüklere bakmayı reddetmek değildir; tam tersine onlar yok olana dek dikkatle bakmaktır.” s.60

• Bay Kauderer’in varlığının benim için önemli olduğunun ayırdına vardım: Birilerinin hala böylesine titiz ve düzenli bir özenle çalışıyor olması, bütün bunların yararsız olduğunu çok iyi bilsem de, üzerimde sakinleştirici bir etki yaratıyor; bu belki de, -vardığım sonuçlara karşın- bir kabahat olarak yorumladığım düzensiz yaşantımı dengeliyordur. s.68

• Cezaevi gardiyanı üniformalı yaşlı bir adamın esrik laf salatasını herkese dinletmek için yükselttiği sesi ortama hâkim olmuştu: “Ve her Çarşamba mis gibi parfüm kokan genç hanım, onu tutukluyla yalnız bırakmam için bana yüz kronluk bir banknot veriyor. Perşembe günü bu yüz kron çoktan lıkır lıkır içilen biraya gitmiş oluyor. Ziyaret saati bittiğinde genç hanım çık giysilerine sinmiş hapishane kokusuyla çıkıyor; tutuklu da hapishane kokusuna sinmiş parfümle hücresine dönüyor. Ben de bira kokumla baş başa kalıyorum. Hayat bir koku alışverişinden başka bir şey değil.”
   “Hayat ve ölüm diyebilirdin,” diye araya giren bir başka sarhoşun mezarcı olduğunu hemen anladım. “Ben bira kokusuyla üzerime sinen ölüm kokusunu yok etmeye uğraşıyorum. Ve insanın üzerine sinen bira kokusunu da ancak ölüm kokusu temizleyebilir; mezarın kazdığım bütün içki meraklılarının sonu böyle oldu.” s.73-4

• “Bu kitabın devamının nerede olduğunu sormayın!” Raflar arasında belirsiz bir noktadan tiz bir çığlık geliyor. “Bütün kitaplar ötede devam eder..” s.80

• Şimdi okuyabilmeyi istediğim kitap, henüz oluşmamış gök gürültüsü misali yaklaşmakta olan bir öykünün hissedildiği, insanların yazgısının yanı sıra tarihselliği, henüz adı olmayan, şekillenmemiş bir kargaşayı yaşayarak var olunuyormuş duygusunu veren bir romandır. s.82

• Sanki coğrafi haritanın yırtıklarından, sınırları ve cepheleri paralayan çatlaklarından esen dondurucu ve nemli rüzgârın önüne katılmış gibi görünen kalabalık, köprünün demir parmaklıkları arasından oluk oluk akıyordu. s.89

• Tuzaklar iç içe geçmiş haldeler ve hep birlikte kapanıyorlar. s.93

• “Şu anda okumayı en çok isteyeceğim kitabın,” diye açıklıyor Ludmilla, “tek itici gücü anlatmak, öykü üzerine öykü biriktirmek, belli bir dünya görüşü dayatmadan, sadece bir bitkinin dallarının, yapraklarının birbirine sarınarak büyümesi gibi öz gelişmene tanıklık etmeni sağlamak olmalı…” s.99

• Sadece giriş cümlesi olan bir roman yazmak isterdim; okunduğu sürece başlangıcın gücünü yansıtan, beklentinin bir nesneye dayanmadığı bir roman. s.174

• “İlgimi en fazla çeken romanlar,” dedi Ludmilla, “olabildiğince karanlık, acımasız ve yoldan çıkmış insan ilişkilerinin düğüm noktasında saydamlık yanılsaması yaratanlardır.” s.188

• Uçmak, yolculuğun tersidir: Mekânın süreksizliğini aşarsın, yok olursun, kendi de zaman içinde bir tür boşluk olan bir süreç için hiçbir yerde olmamayı kabul edersin; sonra yok olduğun yer ve zamanla ilgili olmayan bir yer ve anda ortaya çıkarsın. s.204

• “Şimdi gireceğin örnek bir cezaevidir ve en yeni kitapların bulunduğu bir kitaplığa sahiptir.”
   “Yasak kitaplar da var mıdır?”
   “Zaten yasak kitaplar cezaevinde olmayacak da nerede olacak?” s.208

• “Benim aradığım kitap,” belli belirsiz karaltı da seninkine benzer bir kitap uzatıyor, “dünyanın sonu geldiği duygusunu veren kitaptır; dünyanın, dünyada var olan her şeyin sonu olduğu duygusunu veren, dünyada var olan tek şeyin, dünyanın sonu olduğunu söyleyen kitaptır.” s.233-4

• Dünya öylesine karmaşık, dolaşık ve fazlasıyla yüklü ki, biraz aydınlık bakabilmek için seyreltmek gerekiyor, seyreltmek. s.235

• Hangi liman büyük bir kütüphaneden daha güvenli bir biçimde açar sana kollarını? s. 243

• Okuduğum her yeni kitap, benim okumalarımın toplamını oluşturan o bütünsel ve tek kitabın bir parçasını oluşturur. Bu uğraşmadan olmaz: Bu genel kitabı oluşturmak için her özel kitap dönüşüm göstermeli, daha önce okuduğum kitaplarla ilişki içine girmeli, onun bir eki veya gelişmişi, veya düzelmişi veya yorumu veya referans metni olmalıdır. s.245

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder